İletişim Başkanı Fahrettin Altun, sosyal medya hesabından, İstanbul’da yaşayan Musevi, Rum, Ermeni ve Süryani cemaatlerine mensup vatandaşların, İslam dinine mensup Türk vatandaşları ile yaşama kültürünü gösteren bir video paylaştı.
Altun, Twitter’dan paylaştığı videoda Yunanca “Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, ‘Hep birlikte Türkiye’ olduğumuzun bilinciyle, eşit vatandaşlık ilkesini hayata geçirmek, milletimizin kültürel ve dini çeşitliliğini korumak için görülmemiş adımlar attık” ifadelerini kullandı.
Videoda, İstanbul’da yaşayan, ülkenin tarihi etnik unsurlarından Musevi, Rum, Ermeni ve Süryani Cemaatlerine mensup vatandaşlarla İslam dinine mensup Türk vatandaşlarının birlikte yaşama kültürü ve kişisel deneyimlerine ilişkin röportajlar yer aldı.
İstanbul’da yaşayan Ermeni asıllı Türk vatandaşı Serli Keçoğlu Uslay, röportajda, eşi Mehmet’in Müslüman olduğunu belirtti.
Evlilikten doğan kızlarını hem Müslüman hem Hristiyan kültürü ve gelenekleri ile büyüttüklerini ifade eden Uslay, “Başlangıcı ve bitişinden itibaren Büyükdere’de üç kilise, bir Latin Katolik Kilisesi, bir sinagog, bir camii bulunmaktadır. Yani bu kadar küçük bir yere bu kadar ibadethane sığmıştır. Bu, buranın kültür zenginliğini gösterir. Burada ramazan aylarında Ermeniler ve Rumlar, Yahudiler sokakta, bahçede, iftardan önce yemek yemezler, inanılmaz saygı gösterirler” ifadelerini kullandı.
“Ermeni” olması nedeniyle hiçbir zaman ötelenme ya da itelenmeyle karşılaşmadığını vurgulayan Uslay, Türkiye’de kimliğinin her zaman zenginlik olarak algılandığının altını çizdi.
1935 İstanbul doğumlu olan ve Samatya’da büyüyen Alpine Kızmazoğlu da İstanbul’da ırk ayrımının olmadığının altını çizerek, şehirde komşuların her zaman birbirleriyle iyi geçindiğini, bayramların kutlandığını dile getirdi.
“BENİ EVLAT GİBİ SEVDİ”
Elazığ’ın Karakoçan ilçesine bağlı Karaçan köyünde 1947’de dünyaya gelen Doğan Gündoğdu da ilkokulu bitirdikten sonra 13 yaşında İstanbul’a geldiklerini ve Tarlabaşı’nda bir Rum kasabın yanında işe başladığını ifade etti.
Kınalıada’dan “Niko” isminde meşhur bir kasabın ilk patronu Tanaş’ın dükkanını devralmasıyla kaderinin değiştiğini anlatan Gündoğdu, “Niko’yla beraber çalıştık ve Niko beni evinde yatırırdı, hastalığımda baş ucumdaydı, beni bir evlat gibi yetiştirdi.” dedi.
“Biz, Kınalıada’da ‘Rum, Ermeni, Süryani ve biz Müslümanlar hiçbir şey yok aramızda, birbirimizle çok iyi geçiniyoruz. Arkadaşız aynı kahvede otururuz, aynı muhabbet arkadaşımız var, Rum da var, Ermeni de var, Süryani de var yani öyle bir ayrım yok.” diyen Gündoğdu, İstanbul’u İstanbul yapanın da bu çeşitlilik olduğunu söyledi.
Eşi Rum kökenli olan Orhan Türker de Yunanca rehberlik yaparken eşiyle tanıştığını anlattı.
Türker, son 15 yılda gayri müslimlere yönelik izlenen politikalardan çok memnun olduğunu belirterek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Noel ve Paskalya Bayramını kutlamasını” çok sevindirici bulduklarını söyledi.
“İKİ TARAF DA BİRBİRİNİ MERAK ETMELİ”
Ermeni asıllı bir Türk vatandaşı Nick Merdenyan da 1968’den beri Kapalıçarşı’da İçbedesten’de dükkan sahibi olduğunu aktararak, Kapalıçarşı’da ve büyüdüğü semt Kumkapı’da müthiş bir mozaiğin içinde yaşadıklarını kaydetti.
Rum bir ailede dünyaya gelen Alexia Kotam da en yakın arkadaşının İzmirli bir Türk olduğunu belirterek, “Bazen bir şeyleri bizim merak etmemiz gerekiyor. İki tarafın da birbirini merak etmesi gerekiyor.” dedi.
Kotam, son 15-20 yıldır Türkiye’deki çok kültürlü, dilli, dinli yapının yaşatılması için gösterilen çabaların artmış olmasının sevindirici olduğunu vurguladı.
İstanbul’da Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi arşivcisi olarak görev yapan Kastorialı Archimandrite Agathangelos Siskos ise Kastoria’nın yapısını İstanbul’a benzetti.
Kastoria’nın çok dinli ve kültürlü bir şehir olduğunu aktaran Siskos, kendisini İstanbul’da evinden uzakta hissetmediğine dikkati çekti.
NTV